Bu ülkenin 'spor yazarları' neyse sokaktaki insanı, Meclis'teki politikacısı ya da şuralarda yazıp çizen blogger'ları da aynı zihniyettedir.
Rijkaard'a sallayanların haddi hesabı yok. Futbolu bilmediğinden tutun, yeteneksiz ve başarısız olmasına kadar uzayıp gidiyor liste.
Hakim futbol görüşü istiyor ki, Daum ve kalibresinde teknik direktörler bu ülkede çalışsın. Neden? Çünkü medyaya kırmızı gül vermeyi sever, Ortaköy Camii önünde senenin en az iki günü fotoğraf çektirir, boynuna koynuna Türkiye rozeti çakar.
O yüzdendir ki, Zico onlar için stajyer, iş bilmez, Fenerbahçe'yi yönetecek yetenekte değil v.s. v.s.
Şimdi 1996-2010 yılı arasındaki Galatasaray teknik direktörlerine bakalım. Malum 96-00 arası Fatih Terim'in yıllarıydı. Ne dendi Ali Sami Yen'deki 4-0'lık Fenerbahçe mağlubiyeti sonrası: "Terim bu takımı taşıyacak kalitede değil"
Eyvallah fikirdir, söyler isteyen istediğini. Sonuç ne oldu peki? 2000 yılında kazanılan UEFA şampiyonluğu. Peki ne dendi? "Fatih Terim Türkiye'ye gelmiş geçmiş en büyük teknik direktördür."
Sonra Lucescu dönemi geldi çattı. Pek tabii ki, o dönem sonrası kim gelse işi zor olacaktı ama Türk spor basını kendisine "Çingene, şopar" gibi aşağılık yakıştırmalar dışında 'sportif' olarak da, "Zaten Hagi getirdi. Bugüne kadar hangi takımda başarılı olmuş ki?" türünden zırvalarla yerden yere vuruldu. Sonuç ne oldu? Türkiye'de en başarılı olmuş teknik direktörlerden biri damgası üstüne yapıştırılıp, her takımın teknik direktör değişimi döneminde ismi anılan ilk adam oldu.
Sonra Fatih Terim yeniden geldi. O, "Türkiye'nin gelmiş geçmiş en iyi teknik direktörü" başarısız sonuçlar almaya başlayınca, birdenbire "Kendini geliştirememiş" bir adam haline geldi. Ehh onu da yolladık.
Sonra Hagi geldi. Hagi için zaten söylenecek bolca malzeme vardı, teknik direktörlük kariyerinin başında olduğu için. Neydi söylenenler: "Bu iş futbolculuğa benzemez, egoları kaldıramıyor teknik direktörlüğü." Onun döneminde alınan Türkiye Kupası'ndan sonra, yetersizliği öne sürülerek gönderildi.
Eric Gerets geldi ardından. Gerets zaten "Galatasaray gibi büyük bir takımı çalıştırmamıştı o yüzden gelmesi baştan hataydı" sözleri, Türkiye'ye adım atmadan söylenmeye başlandı. Oynattığı futbolu "korkak"lıkla nitelendirenler -4 forvetle en az 10 maçta oynadık nasıl bir korkaklıksa bu-, futbolu yeteri kadar bilmediğini iddia edenler, oyunu okuyamadığını, oyun içinde gereken değişiklikleri yapamadığını söyleyenler. Liste daha uzayıp gidiyor.
Unutmadan bu "Zaten futbolu bilmiyor, oyunu okuyamıyor, yetersiz" gibi eleştiriler sektirmeden her teknik direktöre söyleniyor. Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş, Trabzonspor filan fark etmiyor. Hangisinin ayağı tökezlese bu cümleler sıralanıveriyor.
Neyse uzattım; "Kalli yaşlı", "Cevat Güler kumar", "Skibbe kariyersiz"...
Bu eleştirileri yapan adamlar kim? Futbolu en son 1980'li yıllarda oynamış -yenileri de 'Üstadım izindeyiz' tadında takılmayı sürdürüyor-, futbolun gelişiminde bihaber, Avrupa'da ne oluyor ne bitiyor sorsan, "Saviola mı, hani şu Barcelona'da oynayan oğlan değil mi?" diye yanıt veren, her yenilgi, galibiyet ve beraberlik için yazı şablonları olan, zaten o yazdıklarını da telefonla 100 kelimeyi bile geçmeyecek şekilde yazdırıp, masa başındaki editörün eline bakan, spontane konuştuğunda 3 kelimeyi biraraya getirmeyen insanlardan oluşuyor.
Şimdi en son kurban Rijkaard. "Barcelona elimde olsa ben de şampiyon yaparım", "Rijkaard futbolu bilmiyor", "Rijkaard'ın Florya'daki çaycıdan daha fazla yararı olmadı Galatasaray'a", "Türkiye'nin gerçeklerinden habersiz" gibi ipe sapa gelmeyen eleştiriler yapılıyor.
Bak şimdi ne diyeceğim; "Ulan zonta Barcelona elimde olsa ben de şampiyon yaparım" diyorsun da, bırak teknik direktörlüğü Nou Camp'a gazeteci olarak akreditasyon yaptırabilir misin şüpheli. Eleştirdiğin adamın teknik direktörlük kariyerini filan bir kenara bıraktım, futbolcu olarak karşısında oynamamak için "Çek bir Moldova" türünde yazılar yazıyordu abilerin. Eline Barcelona'yı ancak CM'de verirler. Yoksa normal şartlarda hakikaten eline verirler.
Bu hakim spor görüşü öyle bir sinmiş ki, insanların içine; bloglarda, forumlarda da aynı şeyler yazılıyor, çiziliyor. Eyvallah Rijkaard gitsin. Var mı önerin? Yok. Yegane önerin olumsuzluk üzerine kurulu. Öyle üç tane Premier Lig maçı izlemekle, iki La Liga karşılaşması yazmakla olmuyor bu işler. Sen öyle oturduğun yerden elinde klavye beyinsel mastürbasyonunu gerçekleştiriyorsun o kadar. Olma birader üç yıl şampiyon, nedir dünyanın sonu mu?
Ben hep söylüyorum, "İyi ki Derwall şu dönemde gelmedi Galatasaray'a" yoksa neler söylenebileceğini tahayyül bile edemiyorum. Hoş, gerçi tahmin ediyorum şu olurdu argüman, "O Alman Milli Takımı bende olsa..."
Sabır filan değil bu, ilgisi yok. Bir-iki kez söyledim, yine söyleyeceğim: Biz toplum olarak başarı köpeğiyiz. Koskoca bir toplum kaybedenlerden oluşunca, hep güçlünün yanında yer almayı kendimize görev edinmişiz. Boşuna mı bu toplumun ataları "Düşene bir tekme de sen at" demiş. Kim düşerse, ismi önemli değil tekme için sırada bekliyoruz.
Blogger'ız, bilmem kimiz diye ortalarda dolanan bu kadar adamdan toplasan 10 tane adam çıkmaz, şu başarı köpekliğini oynamayan. Galatasaraylısı, Fenerbahçelisi, Beşiktaşlısı istisnasız bu söylem ve eylem içinde. Toplumdaki başarısızlığın, kendini yüceltmek ve varolma noktasında yegane söz sahibi olabildiği taraftarlık konusunda başarısızlığa bu yüzden tahammülü yok. Şampiyonluğun gitmesi, Fenerbahçe'ye yenilmek, son 16 dakikada kaybetmek, 6 yemek v.s. v.s. Hepsi aynı yola çıkıyor, hepsi aynı yolun yolcusu.
Artık insanlara tekme atmayı bırakmak gerekir. Haa, Fenerbahçeli, Beşiktaşlı zaten istemez Rijkaard'ı. Niye istesin ki? Sen ister misin? Transfer mahiyetinde olursa istersin. Bir ay geyiğini döndürürsün bloğunda, forumunda üstünlüğünü taslarsın, rakibine karşı, başarısızlık gelince de, "Ya abi olmuyor, yeter ama" demeye başlarsın, ki diyorsun da.
Hakikaten Rijkaard gibi adamlar bu ülkeye fazla. Bunu samimi olarak söylüyorum. Emin olun, Alex Ferguson gelse "Moruk, dede, heyecanını kaybetmiş", Mourinho gelse "Şımarık, ukala", Lippi gelse "Zaten puro içmekten başka bir işe yaramıyor", Werger gelse "Arsenal'i o kadar yıl çalıştırdı iki şampiyonluğu dışında başarısı yok" diye itin kıçına sokarız.
Bu ülkenin ideal hocası Rijkaard değil. Çünkü adam efendi, kariyerli, kendisini eleştirenleri karşısına adam diye alıp da dinlemiyor, bildiğini yapıyor ve futbolu biliyor.
Hepiniz futbolu çok biliyorsunuz, haklısınız. CM'de şampiyon olup, FM'de kupa kazanınca, bilinç altınız hepinize "Ulan harbiden ben bu işi yaparım" diyor.
Futbolcu eskilerini zaten kategoriye sokmuyorum. Onlar için gelen, giden kim fark etmiyor. Kaşı üstünde gözü olması yeterli.
eline, yüreğine sağlık abi..
YanıtlaSilher zaman yanındayız büyük rijkaard !! Köpekler istedi diye atlar ölmeyecek...
Eline sağlık abi. Herkeste bir popülizm (artık bu kelimeden de nefret etmeye başladım ya), herkeste bir skor hastalığı tutturmuş gidiyor. Yarın okulda, sokakta, işte Fenerli adam kendisiyle dalga geçmesin diye Rijkaard'a sövecek kadar aklını kaybeden binlerce taraftarımız var; işin kötüsü bunu bloglarında yazıyor bu adamlar, onları okuyup, söylediklerini özümseyip tribüne gidenler de azımsanacak sayıda değil.
YanıtlaSil@ Chao Grey; maça gitmedim ancak giden arkadaşlarım söyledi. Herkes körkütük sarhoş vaziyetteymiş, koridorlar kusmukla dolu. Seyirci önce kendisine bakacak, kendi oyuncusunu yuhalamanın bir gerizekâlılık olduğunu bilecek. Ama ne söylesek boş, bu insanların kim olduğunu hepimiz biliyoruz, ne olduklarını v.s. v.s. Rijkaard'ı gönderdikten sonra kimi getireksin? Bir kişi yanıt versin şuna? Yuhaladığın Terim mi, Lippi mi? Kim gelecek? Hakikaten bu adam bu ülkeye 3 numara fazla.
YanıtlaSil@ ksenophanes; teşekkürler fakat bu ülkede köpekler istedi diye çok at öldü be. Bu kez öldürmemek gerek.
Benden de bir eline sağlık abi. Neden ülkemizde bazı şeylerin 'olmadığını' çok iyi anlattın.
YanıtlaSil@ Doruk; senin de okuyan gözlerine, beynine sağlık. Hep aynı şeyi tekrarlıyorum belki ama bu ülkenin yönetenlerine baktığında halkının zekâsı ortaya çıkıyor. Futbolunun ne olmasını bekliyoruz ki. O yüzden bir Avrupa Şampiyonası'nda herkes bizden söz ederken, Dünya Kupası'na gidemiyoruz ya da tam tersi. Yenilikleri açık toplumuz hakikaten. 4 yıl şampiyon olan takımın var tribünlerin "İyi güzel de her yıl Popescu ve Hagi'yi mi seyredeceğiz" diye sızlanıyor. O yüzden Wenger kupasız 5 yıl sonunda takımının başında kalabiliyor.
YanıtlaSilUzun zamandır bu kadar uzun soluklu yazı kaleme almıyordun iyi oldu bu dönüş.Eline sağlık.
YanıtlaSilÖzellikle şurası çok hoşuma gitti."Sabır filan değil bu, ilgisi yok. Bir-iki kez söyledim, yine söyleyeceğim: Biz toplum olarak başarı köpeğiyiz. Koskoca bir toplum kaybedenlerden oluşunca, hep güçlünün yanında yer almayı kendimize görev edinmişiz"
Seni bir an Anadoludan bir takımın taraftarı sandım :D
@ arif; haksızlık etme bir-iki kelime yazıp bırakıyor muyum hep? Benden Anadolu takımı taraftarı olmaz. Zaten öyle bir takım da yok Türkiye'de.
YanıtlaSil@koala
YanıtlaSilKısa yazmıyorsun tamam da uzun da yazmıyordun.Uzun olarak bir maç yazıları oluyordu.Ama bu iyi olmuş.Hergün böyle bir tane yazarsan iyi olur.
Ellerine sağlık abicim. "Olma birader üç yıl şampiyon, nedir dünyanın sonu mu?" da benim favorim..
YanıtlaSilBence acele etmişsin Alex Ferguson için: "Manchester United'tan başka takım mı çalıştırdı?" olurdu o eleştirilerin odak noktası!
YanıtlaSilBirde taraftarın Derwall'ı taşlamışlığı varmış sanırım o olayın iç yüzü neydi?
@ arif; bana uzun yaz diyeceğine sen bloğunu boşlama.
YanıtlaSil@ Saunders82; eleman ilk sezonda yapılan büyük transferler ve Derwall'in gelişiyle 13 yıl beklemiş Galatasaray taraftarı şampiyonluğa garanti olarak bakmıştı. Ama ilk sezon epey hırpalanmıştı Galatasaray. Türkiye Kupası almıştık, hafızam beni yanıltmıyorsa. O yüzdendir. Bak şimdiki gençlik bilmez ama Rijkaard'ın gelişi yapılan transferler ve bu sezon da o sezona çok benziyor, hayal kırıklığı açısından. Doğum sancısı bunların hepsi, kabuğu kırmaya çalışıyoruz, bütün sorun bu.