Futbol Federasyonu Genel Kurulu, pek çok açıdan ilginçlikler barındırıyordu. 58. madde üstüne çöreklenen tartışma son bulurken, Genel Kurula Yıldırım Demirören'in "Fenerbahçemiz" söylemi damga vurdu.
3 Temmuz'dan bugüne gelinen süreçte, gerçek futbolseverler şunu gayet iyi anladı; 'futbol' kirlidir ve öyle ya da böyle herkes bu kirli oyunun bir ucundan tutmuş durumda.
7 aydır hemen herkes, kendi pisliğini örtmek için bir diğerine pislik bulaştırmak için elinden geleni yapıyor. Temcit pilavı kıvamındaki iddialar tozlu raflardan indiriliyor. Bu arada kendisine yönelebilecek suçlamalara karşı da, ezber cevaplarla savunmaya girişiliyor.
3 Temmuz'dan beri Galatasaraylılarla konuşuyorsunuz temizler, Fenerbahçelilerle konuşuyorsunuz temizler, Beşiktaşlılarla konuşuyorsunuz temizler, Trabzonsporlular da temiz, Bursasporlular temiz v.s. v.s.
Bu kadar bok dönüyor ama herkes temiz. Ne ilginç değil mi? Herkes futbolu kirletenin adresini bir başkası olarak görüyor.
Şu süreçten çıkmak için kabullenmenin şart olduğunu bilmek gerekiyor.
Dün Yıldırım Demirören "Fenerbahçemiz" dedi. Beşiktaşlılar buna çıldırırken, Fenerbahçeliler ve Galatasaraylılar bunun üstünden Beşiktaş aşağılaması yaptı, taşağını geçti.
Akşam, Ünal Aysal "20 milyon Galatasaray taraftarı Akp'ye oy vermiştir" dedi, bu kez Beşiktaşlılar ve Fenerbahçeliler aynı çapta taşak geçme şenlikleri başlattı.
Dün iki başkan bu laflarla maymuna dönerken, gazetelerde Ülker Arena'nın açılışı için Fenerbahçe Spor Kulübü Başbakan Erdoğan'a tam sayfa teşekkür yayınladı.
Aptal olmanın anlamı yok, herkesin birbirine göbekten bağlı olduğu futbol ortamında, siyasal erkin her şeye hakim olma çabası düşünülünce, herkesin aynı biat kültürü karşısında ceketinin önünü ilikleyip, güç karşısında eğildiğini görmek lazım.
Kimsenin farklı olmadığını da, kafasına iyice sokması lazım. O kafa, bu düşünceyi alana kadar kaç tane tokat yiyeceğiz merak ediyorum. Bir sağdan, bir soldan çakıyorlar, her tokattan sonra "Bana ne vuruyorsun, yandaki yaptı" diye ağlayıp sızlıyor herkes.
Ülkenin siyasi durumundan farksız değil futbol ortamı. Siyasal iktidarın baskıcı, sansürcülüğünden rol çalanlar dün Ultraslan'dı, bugün ForzaBeşiktaş, yarın bir başkası olacak.
Bunca şeyi görmemek için ya çok iyi niyetli olmak gerekiyor ya da kötü niyetli. Bu kadar şeye rağmen hâlâ "Biz farklıyız" diyebilmek için kalın bir deriye veya kalın bir kafaya ihtiyaç var.
Farklılık zaten görece bir kavram. Herkes durduğu yerden baktığında, istediği şeyi farklı görebilir.
Ünal Aysal, Yıldırım Demirören, Aziz Yıldırım, Sadri Şener daya bu isimlere yenilerini, aklına her kim geliyorsa, kimsenin birbirinden farkı yok, hepsi ortadaki pastadan daha fazla pay kapmak için yarışıyor.
Birtakım taraftar grupları da, bunların yediği pastadan tabakta kalan kırıntıları yalıyorlar. Onu farklı yapmış, bunu farklı söylemiş, diğerini başka türlü düşünmüş, geç o işi.
Rıdvan Akar gibi adamın ne pastayla, ne kırıntılarla işi olmaz. Rıdvan Akar, tertemiz taraftardır. Rıdvan Akar'ın Fenerbahçelisi, Galatasaraylısı, Trabzonsporlusu, Edirnesporlusu yok mu? Elbet var, olmaz olur mu? Ama işte gün geliyor, 'fark, fark' diyen adamlar, en boktan, en çiğ yöntemlerle Rıdvan Akar gibi futbolun gerçek sevdalılarına sansür uyguluyor. Farka ne oldu? Uçtu, uçtu kuş oldu.
Şimdi aptallık yapıp da, yazıyı götünden anlayacaklar için söyleyeyim. Kimseyi hedef almıyorum ama başından beri söylediğimin de arkasında duruyorum.
Şike yapanlar sokakları inletti, temiz futbol isteyenler kılını kıpırdatmadı. Ortak bir eylem biçimi geliştirmeden, ortak hareket etmeden, renklere bağlı kalındıkça, futboldan söz etmek fazla komik oluyor.
Bak, bu kadar tantana kopuyor değil mi? Sezon sonu hangi takım şampiyon olursa olsun, ağzına 'şike'yi alacak mı? Lay lay lay, loy loy loy şampiyonluk kutlayacak.
Şike, teşvik kimsenin umrunda değil. Zaten umrunda olsa, şike yapanlar sokak arşınlarken, temiz futbol isteyenler evinde oturmazdı.
Senin, benim, Rıdvan Akar'ın saf futbol sevgisini, üç-beş yavşağın söylemi de değiştiremez.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder