14 Temmuz 2014 Pazartesi

Bu kafayla gidilecek askerde, neyin alınacağı bellidir


Dünya Kupası’nda yegâne gururu (!) Cüneyt Çakır olan bir ülkenin spor kamuoyu “Türkiye neden Dünya Kupası’nda yok?” diye dövünüyor. Hatta, “Pek çok takımdan daha iyiyiz, orada biz olmalıydık” yorumları yapılıyor. Peki gerçekten Türkiye orada olmalı mıydı? Tabii ki hayır çünkü Dünya Kupası’nda maçları izlediğimizde Türkiye gibi sistemsiz, plansız, programsız takımların olmadığını gördük.

Bugün Fenerbahçe ve Milli Takım kalecisi Volkan Demirel’e, Almanya’nın Dünya Kupası şampiyonluğu soruluyor. Volkan yanıtlıyor; “Dünya Kupası'nı fazla izlemedim. Biraz futboldan uzak kalmak, futbolu özlemek istedim. Sadece yarı final ve final maçlarını izledim. Kuyt'ın kazanmasını çok isterdim Hollanda adına veya Portekiz'deki, Nijerya'daki arkadaşlarımızın bir şeyler yapmasını isterdim. Nasip Almanya'nınmış. Orada da Mesut Özil var. Ona tebriklerimizi iletiyoruz. Türk bayrağının o turnuvalarda dalgalanması gerekiyor. Bu sene olmadı ama gelecek turnuvalarda bu gerçekleşecektir."

Açıklamanın neresini okusan, orası dökülmeye başlıyor. Futbola bakışın ülkede ne denli sığ ve cehalet koktuğunu görüyoruz.

Ülkenin en önemli takımlarından birinde oynayan ve aynı zamanda milli takımın kalesini koruyan bir adam, 64 maçtan sadece 3’ünü seyrediyor. Yani dünyada futbola dair ne oluyor, ne bitiyor, onu ilgilendirmiyor. Tabii bahanesi hazır, ‘futbolu özlemek istedim.’

Dünya Kupası’nı Kuyt’un kazanmasını istiyor. Hollanda’nın değil tabii Kuyt’ın kazanmasını istiyor. Neden? Eş-dost-akrabadan biri alsın, kupa yabancıya gitmesin diye! Kuyt kazanınca, biz de kazanmış olacağız, o hesap.

Sonra en harika bölüm geliyor, “Nasip Almanya’nın!” Kupa dediğin kader, kısmet işidir zaten. Sıkı çalışmanın, disiplinin, altyapının, teknik ve taktiğin, sahadaki takım oyununun, bireysel performansın, antrenmanın vs vs hiçbiri Dünya Kupası’nı kazanmak için şart değil. Kupayı kazanmak için kısmet yeterli!
Bu ülkede futbolun neden gelişmediğini, gelişemediğini, başarıların gündelik olduğunu görmek istiyorsanız, Volkan Demirel’in açıklamalarına bakmak yeterli. Kuvvetle ihtimal 4 yıl sonra Türkiye’de sıfat olarak kendilerine ‘yazar’ı edinmişler, o gün “Ah biz burada olmalıydık” diye dövünecekler. Tek bir analize gerek olmadan, salt ah-vah’larla geçireceğiz.

Ülkenin başbakanı, bağıra bağıra gelen maden facialarını “Ölüm madencinin fıtratında var” diye her olayı böylesine basite indirgeyince, ülkenin milli takım kalecisinin de, “Nasip Almanya’nınmış”tan fazlasını beklememek gerekir. Çünkü bu ülkede uzun süreden bu yana, olumsuz her şey kaderin, kısmetin işi. Hata yok, eksik yok, ihmal yok! ‘Kader var, kaderrrr’ (Bu bölümü o yavşak gibi okursanız, daha eğlenceli oluyor. Ben denedim eğlendim)

“Kupayı Kuyt’ın kazanmasını isterdim”
bölümü de ayrı felaket. Bunu sadece Volkan’ın böyle değerlendirdiğini düşünüyorsanız, yanılıyorsunuz.

Misal, Milli Takım U-19 takımının başında kim var, bakarsanız ne demek istediğim daha iyi anlaşılır. Vedat İnceefe., hangi yetenek, hangi birikimle ve neden o görevde? Sorunun yanıtını herkes gayet iyi biliyor. Yancılıktan mütevellit, Ünal Aysal’a güzel salladığı için.

Fatih Terim, bu ülkede kaç yıldır teknik direktörlük yapıyor? 1997 yılında Ankaragücü’yle başlayıp, bugün Türkiye Futbol Direktörü. Aradan geçen 17 yılda, Fatih Terim’in hangi yardımcısı, bir yerlerde başarılı oldu? Hiçbiri. Peki neden? Onun nedeni, Volkan Demirel’in “Kupayı Kuyt’ın kazanmasını istedim” yanıtında gizli.

Çünkü U-19’lara, U-17’lere, U-20’lere teknik direktör seçilirken, temel koşul en iyi şekilde biat edecek olması ve “İki Galatasaray’dan aldık, iki de Fenerbahçe ile Beşiktaş’tan alalım, yanına da Trabzonlu ekleyelim”şeklinde, yemeğe tuz, biber serpmek gibi oluyor.

Bu adamların kariyerleri nelerdir, hangi akademilerden mezundur, oyuncularla iletişimi nasıldır, teknik taktik bilgisi var mıdır, bunlar önemsiz.

Koskoca bir Dünya Kupası’ndan alınabilecek ders, ‘nasip’se, Türkiye daha çok uzun zaman, altyapı eğitimini yurtdışından almış oyunculara bel bağlayıp, her turnuva sonrası ağlayıp, sızlamaya; başarı diye günlük galibiyetlerle yetinmeye devam eder.


Bu kafayla gidilecek askerde, tezkere niyetine neyin alınacağı bellidir. Bakalım kader yüzümüze gülerse belki 2016 ve 2018’e gideriz. Kaderimizde yoksa, ‘nasip değilmiş’ der, geçeriz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder