Nihayet biraz nefes almıştım, bu lavuk herif Ayça'nın yanından uzaklaşır uzaklaşmaz, pat diye kucağına atladım. Ohhh yumuş yumuş valla, böyle saatlerce durabilirdim. Osman lavuğu içeride homur homur homurdanıyor, keyfim katmerlendi, daha bir sokuldum Ayça'ya. Mutfaktan tangır tungur sesler geliyor.
'Hayatım, sigaram kalmamış, bakkaldan gidip alabilir misin acaba?' diye seslendi Ayça. 'Tamam canım' derken, mutfaktaki sesler biraz daha yükseldi, herif sinirden kendini sikecek duruma geldi. Bilmiyor muyum ben malımı. Gerizekalı, kız bunu paspas yapmış haberi yok, yürü lan bana da yarım kilo iyisinden mama al, karnım kazınıyor. Gitti yatak odasına üstüne bir şeyler geçirdi, 'Başka bir şey istersen söyle, bir daha çıkmayalım' dedi. Ayça'dan sadece 'cık' diye bir ses geldi. Mala cevap bile verme gereği duymadı, kapıyı kapattı çıktı.
Ayça'nın ayaklarına uzandım, mis mis. Yüzüme bakıp, 'Senin kadar sevimli kedi görmedim' dedi. Eheheheh 'Sevimli olduğum kadar yakışıklı ve seksiyim de' dedim ama yine 'mivvv'den başka bir ses çıkmadı. Ulan bir konuşsam, şu Osman salağıyla eşit şartlarda olsam, Ayça onun yüzüne bile bakmaz. Bundan anca posta güvercini olur. 'Osmann bakkala git' diyeceksin, gidecek, 'Osmannn su getir' diyeceksin getirecek. Başka da bir bok olmaz bundan.
Kapı açıldı, kapının önünde durdum, elinde poşetler, sıcaktan terlemiş keriz. Şöyle bir kafayı eğip odaya Ayça'ya baktı, kız bunun umrunda bile değil, oturmuş televizyon izliyor. Ayaklarına sürtündüm, azarladı hemen, buna sevgi de göstermeyeceksin. İt muamelesi yapacaksın gavata. Poşettekileri çıkarttı, bazılarını buzdolabına koydu. Serin serin esiyor, bu insanların kafası çalışmıyor harbiden. Aç dolabı püfür püfür serinlik, insan olsam 10 dakika aralıklarla açıp dururum. Yatak odasına gitti, parfüm sürdü. Yavşak, kesin hallenecek kıza. Çat dedi kapattı kapıyı, kaldım içeride. Bağırıyorum açan yok, kapıyı tırmalıyorum yine açan yok. Oda oda değil yalnızlar rıhtımı. Kıracak, dökecek bir şeyler aradım, yok amına koyayım. Tekrar bağırmaya başladım, yok açmıyorlar kapıyı. Elime geçirirsem cidden her yerini çizeceğim lavuğun.
Pencere açık, oğlum kız arkadaşıma niyetleniyor ılık herif. Kedi değil miyim, düşerim 4 ayak üstüne, sonra götümü yırtana kadar bağırırım. Ses dışarıdan gelirse kesin bakarlar. Bu duygusuz bakmasa, Ayçam bakar. 'Ya Allah' dedim, atladım. Kediler nah dört ayak üstüne düşüyor, betona çarptım, ayağımı hareket ettirmeye çalıştım, olmuyor. Kırıldı galiba. Götümü yırtarcasına bağırmaya başladım. Ama o nasıl bağırmak, ben bile çıkarttığım sesten korkuyorum, onların olduğu oda aynı yerde, çıkarlar kesin. Çıkarlar değil mi lan! Ya sokaklarda böyle kalır, sefil olursam. Ya beni bundan daha adi, şerefsiz biri alırsa. Mahallede İlker diye bir piç var 10 yaşlarında, sürekli ana-avrat küfür ediyor, onun eline geçersem, kıçımı bile parmaklar. Çocuk değil şeytan yemin ediyorum. Bağırdıkça bağırıyorum, pencere açık ama kimse bakmıyor. İkinci kattaki amca baktı, tanıdı hemen. Haber verse bari, verir verir. Olsun devam bağırmaya, 'mavvvvvvvvvvvv, mavvvvvvvvvvvvv'.
Alttan kapının sesi duyuldu, çıplak ayaklarla, altta şort inmiş Osman. Birden duygulandım, sarılasım geldi ama yapamadım. Kaldırdı yerden 'Oğlummm, n'oldu pencereden mi düştün sen?' Gözlerinin içine bakıp daha fazla bağırmaya başladım, geçirdim tırnaklarımın tamamını göğsüne, canı yanıyor anladım, sesini çıkartamıyor. Eve geldik, salona getirdi beni, koltuğun üstüne koydu, oramı buramı yokluyor, ayağımı tutunca bastım yaygarayı. Telefona sarıldı, 'Abi sanırım bizim Ozan'ın ayağı kırılmış', karşı tarafı duyamıyorum tabii, Ayça başımı okşuyor. O an ayağımın acısını unuttun, sürttüm kafayı. 'Tamam hemen getiriyorum' dedi ve kapattı telefonu. İyi mi, kötü mü bilemedim. Ya ben ameliyattayken, bunlar eve giderse, ya düşündüğüm şeyi yaparlarsa. Ben orada Kore gazisi gibi durayım, bunlar yiyişsinler. Yok öyle yağma, yedirmem lan kız arkadaşımı sana, yedirmem pezevenk!
Giyindiler, arabaya atladık, Ayça kucağına aldı beni, pamuk gibi göğüslere dayadım kafamı. Güzel abim, kız benim kız arkadaşım, bu Osman denen yavşak, kedi amına koyayım lan! Ya nasıl bir kabus bu, nasıl bir muhabbetin içindeyim ben. Hakikaten kafayı yemek üzereyim, ayağım da acıyor, bir yandan bu Osman 'Yani yapılacak iş seninkisi' diye söyleniyor. Üstüne uçasım var. Ayça olmasa şu arabada, üstüne atlayıp kaza yaptıracağım. İkimiz de ölelim, sikerim böyle işin ızdırabını. Götüm kadar yol bitmedi, kafamı eğdim, Ayça'nın bacağında bir morartı gördüm. 'İkinizin de ağzına sıçarım, ne lan bu' diye bağırdım, yine 'miv' çıktı ağzımdan. Ben öyle deyince Ayça dikkatlice kaldırdı öptü dudaklarımdan. Senin de ağzına sıçacağım, bu morluğun hesabını vereceksin. Biz pikaçu gibi pencerelerden uçalım, senin ne bok yediğin belli olmasın. Elim ayağım titriyor, cidden kafayı yiyeceğim, atladım Osman'ın suratına, arabada bağırış, çağırış güm diye bir sesten sonrasını hatırlamıyorum.
Gözümü açtığımda halının üstündeydim, oramı buramı yokladım, baktım kuyruk var mı diye, yok. Doğruldum yerimden, etrafa bakınıyorum, Osman sandalyede uyuyor. Odalara baktım, kimse var mı yok mu diye, yok. Evde bir ben, bir Osman var. Rüya mıydı, yoksa şimşek çakıp bayılttı mı bilmiyorum. Bildiğim tek şey kedi filan değildim. Osman yanıma geldi sürtüm sürtüm sürtünüyor. Yaşadıklarımı hatırladım ya da rüyayı, her neyse. İttirdim yavşağı. Bir daha geldi, sinirden çektim bıyığını geri kaçtı. Düştün mü lan elime, iyiydi değil mi odalara kapanmalar. 'Sana iki gün mama yok, su yok, siktir git çeşmeden iç' diye bağırdım. Öyle uzaktan bakıyordu mahsun mahsun. Acımak yok bu şerefsize, kim olduğunu anladım. Ayça geldi aklıma, telefonu masadan aldım aradım. 4 kez çaldıktan sonra 'N'oldu canım, gecenin bir yarısı, kötü bir şey yok umarım' dedi. Sinirli bir şekilde 'Ayça sana bir şey soracağım ama doğru cevap vereceksin tamam mı?' dedim. 'Ay saçmalama Ozan merakta bırakma insanı' deyince, direkt sordum 'Bacağında morluk var mı?'
Birkaç saniyelik sessizlikten sonra 'Bugün buzdolabına çarptım, içine mi doğdu canım' dedi. 'Sokarım içine de dışına da, ikizinin de ağzına sıçacağım' deyip kapattım telefonu. Biliyorum, kesin arardı, telefonun bataryasını filan çıkarttım. Osman karşımda suratıma bakıyordu, öylesine kızgındım ki, elime geçirsem parçalayacak gibiydim. Ne olup bittiğini kafamda evirip çeviriyorum, bu kadar tesadüf olamazdı. Ya bunlar gerçekti, ya ortalarda bir bok dönüyordu. Osman her zamanki yalvarır miyavlamasıyla mutfak kapısına gidip miyavlamaya başladı. Ne zaman mama istese böyle yapıyor çünkü, yerini biliyor. Vermeyeceğim lan, vermeyeceğim, vermeyeceğim işte.
'Canım, neyin var, yoksa rüya mı görüyordun' diye Ayça omzumu okşadı. Hay senin atanı! 'Neden, ne oldu ki?' diye sordum. 'Bağırıyordun canım, vermeyeceğim lan vermeyeceğim diye bağırıyordun. Hatta Osman kolunda uyuyordu, yerinden zıpladı sen bağırmaya başlayınca. Ben de kitabı bitireyim diye uyumadım' dedi.
Derin bir nefes aldım, böyle bir rahatlık hissini daha önce duymamıştım, Osman ayak ucumda durmuş bana bakıyordu. 'Gel lan buraya' deyince, koştura koştura geldi, kafasını yüzüme sürttü, sonra da gitti Ayça'nın omzuna kafasını koyup yattı.
'Ayça, bak bir şey söyleyeceğim, artık Osman'ın aramızda uyumasını istemiyorum haberin olsun' dedim. Sesim olağandan fazla hiddetli olmalı ki, 'İyi de canım, sen istiyordun yanımızda uyumasını, n'oldu şimdi' diye sorunca, yanıt veremedim sadece 'İşte' diye işin içinden sıyrılmaya çalıştım. Aldım Osman'ı içerideki odaya koydum, yanına biraz mama ve suyla birlikte.
Odaya bıraktıktan sonra, yatağa uzandım, aradan çok geçmedi ki, Osman önce bağırmaya, sonra kapıyı tırmalamaya başladı. Ayça, 'Yapma, alışık bizimle uyumaya, hadi al getir' deyince, Ayça'nın bacağına bakmak geldi aklıma. Bacaklarının üstündeki pikeyi kaldırdım ve morluğu gördüm. 'Bu ne zaman oldu' diye sorunca, 'Eee yuh' yani deyince, sinirden tokat attım.
Suratıma baktı, gözünden bir damla yaş süzüldü, 'Sen ruh hastasısın. Kusura bakma ama senin gibi bir ruh hastasına Osman'ı da bırakmam. Onu da alıp gidiyorum ben' deyip, yataktan kalktı. Arkasından kalktım, dönüp 'Sakın, sakın! Deneme bile' dedi ve odadan çıktı, Osman da arkasından.
Yataktan kalktım sigara yaktım, içeriye gitmek istiyorum ama ne kadar kararlı olduğu gözlerinden belliydi. Elimi sikeyim, ne vardı vuracak. Ayça kapıda belirdi, elinde sepet ve içinde Osman'la. Yüzüme baktı, 'Bacağıma ne mi oldu? Uykunda, bağırıp çağırırken, bacağımı tutup sıktın. O oldu! Bir daha ne ben, ne de Osman'ın yüzünü bil göremeyeceksin' dedi ve kapıyı açıp çıktı...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder