O an rüyada olmadığını ve gerçeğin ta kendisi ile karşı karşıya olduğunu sezdi.
- N'oluyor amına koyayım lan, n'oluyor! Yatak odasından fırladı ve şuursuzca salona koşmaya başladı. Eli istemsiz biçimde elektrik düğmesine gitti, ışığı açtı. Biraz önce yatak odasında havada duran şey, şimdi koltuğa uzanmıştı.
- Oğlum iki dakika bir dur, derdimizi anlatalım. Koş koş nereye kadar lan. Uyku mahmurluğuna verdim ilkinde ama nereye gitsen orada belireceğim. Git bir bardak su iç, yanıma gel. Yok lan gelme, ben orada olacağım nasılsa.
Pis pis sırıtıyordu bunu söylerken, Selim, ne yacağını bilmez haldeydi fakat gerçek olduğunu anlıyor gibiydi. "Bekle, geliyorum o zaman" dedi ve mutfağa yöneldi. Buzdolabının kapağını açtı, karşısında yine aynı şey vardı, irkildi.
- Lan keraneci, demedim mi ben sana, ben her yerdeyim diye. Biliyorum, boktan bir durum ama konuşmamız lazım. Söz bir daha korkutmayacağım seni.
- Nesin lan sen!
- Bak ama, böyle lan'lı, lun'lu konuşmaya başlarsan, külahları değişiriz. Sevimli sevimli takılıyoruz, tadımızı kaçırma.
- Ne dememi bekliyorsun? Her gün bunları mı yaşıyorum sanıyorsun.
- Kes tatavayı. İç suyunu, salona geç.
Buzdolabındaki şişeyi kafasına dikti. Su gırtlağından midesine inene kadar, neler olduğunu kafasında tartmaya çalıştı, hiçbir anlam veremedi yaşadıklarına. Kayıtsızca salona yürüdü, o şey elinde televizyon kumandası ile kanalları değiştiriyordu, geldiğini fark etti.
- Ne saçma aletler kullanıyorsunuz siz? Ben gözümü kırparak da yapabiliyorum bunu bak.
Gözünü her kırptığında kanallar değişiyordu, Selim'in içindeki korku, bütün vücudunu kaplamaya başladı. Bu yaz sıcağında soğuk terler döküyordu.
- Korkma oğlum korkma. Biraz konuşalım artık. Selim Efendi yaşın 34'e geldi, bir gece bir hatunla, diğer gece başka hatunla. Bir beni sikmedin lan, nasıl bir hayat yaşıyorsun sen? Buna can mı dayanır?
Selim ilkin gülümsedi fakat hemen toparlanıp, suratına ciddi bir ifade oturtmaya çalıştı.
- Bak bak, triplerine sokayım senin. Gül işte, ne kasıyorsun kendini. Birazdan gülecek hal kalmayacak zaten, o yüzden tadını çıkart şu anın.
- Ne istiyorsun benden?
Sırtında duran heybeden ufak bir saat çıkarttı ve Selim'e uzattı "Bunu koluna takacaksın" dedi.
Selim saate benzeyen, üstünde sadece '10' yazan şeyi incelemeye başladı. Üstünde ne düğme vardı, ne de başka bir şey. Dijital ekranındaki 10 rakamından başka bir şey de yazmıyordu.
- Sabırsızlanma lan, anlatacağız. Dedim ya, Selimciğim, 34 yıldır düdüklemediğin kimse kalmadı. Fantezi okyanusunda kulaç üstüne kulaç attın. Tabii o denizin bir gün kuruyacağını da düşünmek lazım değil mi? Sen şimdi düşünüyorsun, 'bu angut kim' diye. Bu düşünceden kurtarayım seni. İsmim Hamit. Doğru söyle, tipime uygun bir isim değil bu? Hadi itiraf et.
Selim sadece dudaklarını kıpırdatarak, "tipini sikeyim senin" dedi. Hamit oturduğu yerden havalandı ve "Bak böyle sürekli küfür edersen oradaki 10 sayısını görüyor musun, onu 1 yapıveririm, sonra burada yalvartırım seni. O yüzden efendi gibi davran, küfür edip de durma bana" diye, sinirli bir biçimde payladı Selim'i.
Hamit en fazla 50 santim olmalıydı, Vücut hatlarıyla, yüzüyle gerçekten de insanı andırıyordu. Kalın kaşları vardı, neredeyse tek çizgiydi. Her yönüyle cüceye benziyordu fakat uçuyordu. Elindeki kumandayı bir baget gibi çeviriyordu, çok hızlı yapıyordu bunu. Selim'in suratına baktı, "O 10 rakamının ne olduğu hakkında bir fikrin var mı?" diye sordu.
Selim kafasını öne eğerek, "10 günlük ömrüm kaldı değil mi?" diye yanıtladı.
Hamit kahkahalara boğuldu, aldığı cevap sonrasında, oturduğu koltuktan tam düşerken, birden havaya yükseldi, kahkahaları evin içinde çınlıyordu, "Korkmuş bizim playboy. Korkma lan korkma, ömür işine ben karışmam" dedi.
Selim sinirlendi, "O zaman ne bu çabuk söyle" diye bağırdı.
Hamit inişe geçen bir uçak gibi yumuşak bir hareketle koltuğa oturdu.
- Selimciğim, bugüne kadar ne yaşadıysan yaşadın. Söylediğim gibi ömrün ne kadar olur bilmiyorum fakat bildiğim bir şey var ki, o da bundan sonra ömrün boyunca sadece 10 boşalma hakkın kaldığı.
Ağlamaklı haldeki Selim, derin nefes aldı. İşittiği haber onu birkaç saniyeliğine rahatlattı ancak gözleri faltaşı olmuş vaziyette Hamit'e bakmaya başladı.
- Yaaaaaa Selim Efendi, iyiydi değil mi bugüne kadar yaşadıkların. Bak şimdi, kulaklarını aç ve beni dinle. Bu son 10 boşalmayı ister bir kerede kullan, ister ölene kadar. Nasıl ve ne kadar sürede kullanacağın sana kalmış.
Fakat her boşaldığında kolundaki bu dijital saate benzeyen aletin düşeceğini göreceksin. Bunu kolundan çıkartamazsın, 10 hakkını kullanıp bitirene dek, kolunda taşıyacaksın. Çıkartmaya çalıştığın an, sıfırlanacaktır ve haklarının hepsi bitecek. Merak etme, su geçirmez, malzemeden çalmadık.
Gülmeye başladı yeniden. Kahhakası sinir bozucuydu, Selim'le dalga geçtiği her halinden belliydi.
- Bana müsaade. Yolcu yolunda gerek, senin gibi çok yavşak var, şimdi Kanada'da Luke diye bir götün yanına gidiyorum. Sana yine insaflı davrandık, Luke'un 7 hakkı olacak.
- İyi de, bunu neden yapıyorsun? Benimle alıp veremediğin ne?
- Haklarının hepsini doldurduğunda yanına geleceğim, o zaman anlatırım.
Cümlesini tamamlar tamamlamaz, cama yöneldi, uçtu. Selim arkasından "Heeey bir dakika" dedi ancak Hamit gözden kaybolmuştu.
Koltuğa oturdu, başını iki elinin arasına aldı. Sürekli aynı şeyi söylüyordu, "Neden ben, neden ben?"
Sabah olmuştu bile, Temmuz sıcağı kavuruyordu her yanı. Selim'in çok önemli bir toplantısı vardı. Aklına saat geldi, koluna baktı, duruyordu. Doğruldu, banyoya doğru giderken, döndü ve salona gitti.
İçi içini kemiriyordu, yaşadıklarının kanıtı olan saati kolundan çıkartmak istiyor ama bir yandan da anlam veremiyordu olup bitene. Masada duran laptopu eline aldı, düğmesine bastı ve bir şeyler aranmaya başladı. Porno filmle dolu bir klasörü açtı, tam karşısına koydu, şortunu sıyırdı ve izleme başladı.
Gözü hep, sabitlenmiş 10 rakamındaydı. Elini aletine götürdü, mastürbasyon yapmaya başladı. Filmi beğenmemiş olacaktı ki, başka bir film açtı, sırtını koltuğa dayadı ve başladığı işi tamamlamaya çalıştı. 3-5 dakika süren uğraş sonucu yerdeki parkeye boşaldı. Saate baktı hâlâ 10 yazıyordu, yüzüne bir gülümseme yayıldı. Kolundaki dijital saate benzeyen aletten "Bippp bipp, bip" diye bir ses geldi ve 10 rakamı 9 oldu.
Selim öylece bakakaldı ve sadece "hasiktir" dedi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder