Aslında biraz gecikti bu post. Perşembe günü evde yatarken, televizyon karşısında klasik kumanda-zapping ikilisi sırasında Lig TV'de haberlere bakıyordum. Trabzonspor'un sabah idmanına giden haberciler, futbolcuların antrenman alanına gittiği yola 2 tane Vuvuzela bırakmışlar ve futbolculara bir biçimde bunu çaldırmaya çalışıyorlar.
Tam bu sırada Şenol Güneş geliyor ve muhabir, "Hocam acayip bir alet. İçi de boş, hiçbir şey yok" diyor.
Ve Şenol Güneş yanıt veriyor, "Boş olur mu? Bağımsızlık var, özgürlük var onda. Onun için çalıyorlar."
"Nasıl güzel bir yanıttır", bu dedim kendi kendime. Bütün dünyanın nefret ettiği bir aletin, ne anlama geldiğini, insanların onu neden çaldığını bir cümle ile özetledi.
Şenol Güneş, Türkiye'de ciddi anlamda hakkı yenmiş bir futbol adamıdır. Özellikle teknik direktörlük döneminde, Milli Takım'ın Dünya 3.sü olduğu dönemde, arkasından söylenmedik kalmadı. Karizmasının olmadığından tutun da, Türkiye'nin ciddi hiçbir rakiple karşılaşmadığına kadar, herkes ağzına geleni söyledi.
Ne yazık ki, Türkiye'de futbol ve futbola yön verenlerin söylemleri, taraftar nezdinde çok çabuk biçimde yayılıyor. Bir kişinin söylediği deli saçması, daha sonraları genel ve hakim görüş haline geliyor.
Oysa Şenol Güneş, Türkiye'de futbolun en aydınlık yüzlerinden biridir. Gereksiz polemiklerden uzak duran, kimseye sataşmayan, işini yapan güzel mi güzel bir adam. Fakat biz böyle Şenol Güneş tavrında ve tarzında adamları sevmiyoruz. Biz istiyoruz ki, birileri hep bize hakim olsun, aşağılasın, üstten baksın. O zaman daha kabul görür bir insan haline geliyoruz.
Yıllarca yazılıp çizildi şu Şenol Güneş'in karizması meselesi. Kaç tane teknik direktör acaba, o soruya aynı cevabı verirdi? Kaç tane teknik direktör, herkesin nefret ettiği vuvuzelanın içinde taşıdığı anlamı bilebilirdi? Doğrusu bir elin parmakları kadar olduğunu sanmıyorum.
Skibbe, Löw, Rijkaard ve Şenol Güneş gibi adamların ortak noktaları, işlerini yaparken kimseye sataşmadan, kimseye laf etmeden, kendi önüne bakmaları. Oysa basın, bu tipte teknik direktörlerden nefret ediyor. Çünkü kendilerine malzeme çıkmıyor, konuşacak, tartışacak bir yönleri yok.
Bu yüzdendir ki; Daum, Bülent Uygun ya da Fatih Terim stili adamlar yeğ tutuluyor. Çünkü biri karşısında alabildiğine ezilip büzülüyorlar, diğerini ise alabildiğine eğip büküyorlar.
Şenol Güneş, bu topların hiçbirine girmez, çünkü onun popülarite derdi yok. İşini yapmaya odaklanmış, işini yaparken de, egolarını işinin önüne çıkartan yapıda değil.
Trabzonspor'da, Şenol Güneş'in göreve gelmesinin ardından olumlu anlamda değişimleri hep birlikte gördük.
Böylesi güzel bir adamın, Türk futbolundan uzaklaştırılmaması gerekir. Bir tane aydınlık yüzü de yemeyelim artık. Bu kadar pisliğin, çirkefliğin, iğrençliğin içinde Şenol Güneş gibi bilgili, kültürlü, kariyerli, lafın kısası adam gibi bir adamı da futbolumuzun içinde tutalım.
Kim ne derse desin, Şenol Güneş, teknik direktör olarak başarılıdır. Başarısının yanı sıra, Türkiye'nin ihtiyaç duyuğu insanlardan biridir.
Trabzon halkı ve medyası yerinde olsam Şenol Güneş'i asla bırakmam, yemem, yedirtmem. Kendi seçimlerini yapma noktasındalar. Ya takımlarının teknik direktör mezarlığı olmasına göz yumarlar ya da Şenol Güneş'in arkasında dimdik dururlar ve uzun vadede başarılı olmayı seçerler.
Sadece Trabzonspor için değil bu sözlerim. Şenol Güneş gibi güzel bir adam, ot gibi bitmiyor sağda solda.
Ben Şenol Güneş'i çok seviyorum. Tekrar edeyim, "Şenol Güneş, Türkiye'deki karanlık futbol ortamının, ender aydınlık yüzlerinden biridir."
Şenol Güneş gibi bir değere sahip olmak, bu ülkenin şansıdır.
Yanlış hatırlamıyorsam,kendisi edebiyat öğretmenliğide yapmış.Trabzon lisesinde okuyan bir arkadaşım söylemişti yıllar önce...
YanıtlaSilEvet doğru hatırlıyorsun. Askere gitmeden önce 4 yıl kadar öğretmenlik yapmış.
YanıtlaSilherhalde şu anda gs'yi çalıştırmasını istediğim tek türk hocadır piyasadaki. gerçekten de güzel bir yazı ayrıca.
YanıtlaSil