Garip bir maç oldu. İlk yarı, maçın daha başında Sestak'ın kafa vuruşu dışında pozisyonu yoktu Bursaspor'un. Kazım'ın çıkışı, sağ kanadın işlevsizleşmesi ve ikinci yarı Ertuğrul Sağlam'ın Insua ve Tagoe hamleleriyle birleşince, rakip yarı alana gidemeyen bir Galatasaray izledik.
Benim için maçın önemi, Galatasaray'ın sahadaki duruşudur. 16 Ağustos 2010 tarihindeki, Sivasspor-Galatasaray karşılaşmasını unutmuyorum. Baros'un etrafını 3 Sivassporlu futbolcu sarmış, kapışma halinde. Arka planda Mehmet Batdal, çoraplarını çekiştiriyor. O gün, böyle bir takım olamayacağını söylemiştim.
Aradan 1 yılı aşkın bir süre geçiyor ve Engin'in pasında Elmander topu filelere bırakıyor. Engin gole seviniyor, Elmander sevincini yarıda kesip Engin'i arıyor. Herkes Engin'in etrafında, Kazım her zamanki gibi şaklabanlıklar yapıyor. Hasan Şaş, Ümit Davala, tercüman Mert hepsi birbirine girmiş gole seviniyor.
Kimseye öğretmeye haddim değil elbet ama takım olmak başka bir şey. Tek tek harika adamlardan kurulu bir futbol takımını sahaya sürersiniz ama o yeşil çimlerin üstünde bir kimya tutturamazlar. Tenis oynamıyorsun, yüzmüyorsun futbol dediğin oyunda sahadaki 11 adamın mücadelesi ve saha dışındaki pek çok elementle var oluyorsun.
Sabri'yle başlayan, Sercan'ın harika dokunuşuyla sinyali veren, Elmander'in oyun anlayışını gösteren pasıyla finale yaklaşan ve Baros'un ustalığıyla tribünleri sevince boğan gol, Nou Camp'ta izlediğimiz türdendi.
İşler şu ana kadar fena gitmiyor ancak sahaya bakıldığında süreklilik göremediğimizi de söylemek gerekir. Zaten o da sağlandığında, alınacak sonuç ne olursa olsun, futbolu izlenesi bir takım halini alacaktır Galatasaray.
Yenilen golde, Sercan'ın vuruşunu anlamlandırabilen, Eboue'nin Afrika'dan yeni transfer edilmiş bir oyuncu olmadığını söyleyebilen ya da Hüseyin Göçek'in düdük taşıma yetisi olacağına dair fikri olan var mı bilmiyorum.
Bildiğim tek şey Galatasaray'ın takım olma yolunda hızlı adımlar attığı. Eksiği, gediği tabii ki mevcut ancak son 2-3 yıla oranla bambaşka değişimler gösterdiği de aşikâr.
Yenilen gole hep birlikte üzülmek, yapılan bir hatada arkadaşının başını okşamak, golü atanın sevincini bile yaşamadan asistin sahibine koşması, yedek kulübesinde sarmaş dolaş insanlar görmek, maçın bitmesine kısa süre kala gol yiyen takım taraftarının sanki 70 dakika daha varmışcasına takımını aynı coşkuyla desteklemesi, Galatasaray'ın yeniden bir takım olduğunu görmek...
Uzun zamandır görmediğimiz pek çok şeyi görüyoruz. Aslında sevincimiz 3 puana değil, sahadaki bu görüntüye.
Engelsiz Aslanlar'ın üst üste 3. kıtalararası şampiyonluğu, kadınlarda ve erkeklerde Fenerbahçe'yi devirerek alınan kupalar, bu görüntüyle birleşince, Galatasaray'daki değişimlerin salt, futbolla ilintili olmadığını görüyoruz.
Galatasaray'ın tekrar spor kulübü olmasını görmek, güzel şey. Şu işler olduktan sonra bu boktan ligde şampiyon olmuşsun, olmamışsın zerre önemi yok, benim için de olmayacak.
Son söz Baros için olsun. Baros'u göndermek intihardır. Bugüne dek; hırsı, mücadelesiyle bu takımda kalmayı sonuna kadar hak etmektedir. İsterse 20 maç boş geçsin, umrumda bile değil.
golü atanın asisti yapan akoşması güzel de asisti yapan da golü atmışcasına tribüne şov yapacağına golü atana doğru koşsaydı keşke :)
YanıtlaSilBu arada Fatih hoca da söylemlerin de takım olmanın önemine üzerine basa basa vurgu yapıyor.
Hep diyordum şu dibe vursak da tekrardan yükselmeye başlasak diye, başladık diyebilirz sanki.
Bu arada Bayanlar maçındaydım bugün, takım müthiş, bir an olsun FB bu maçı alır endişesi yaşatmadılar.
galatasaray'daki yerli futbolcu terörünün beni saha içinde en çok delirten noktası, kimsenin birbirini korumamasıydı.. Özellikle yabancılar, türkler tarafından her türlü itiş kakışın ortasında yalnız bırakıldı.. kewell'ın sedat bayrak ve yalçın ayhan tarafından sahada her pozisyonda alenen dövüldüğünü hatırlayınız.. kewell bu anlarda bir an olsun geri adım atmamış ve hep diklenmişti.. ve hep de yalnız kalmıştı.. veya elano'nun yediği tekmeleri hatırlayın.. gökhan gönül ikiyüzlüsünün kadıköy'deki son maçta elano'ya atarlanıp itip kakışını hatırlayın.. yalnız kaldı elano.. baros'un her türlü tartışmanın ortasına dalıp her seferinde yalnız kalışını ve kartları çatır çatır yiyişini hatırlayın..
YanıtlaSilyazdıkça akla geliyor.. antalya'yla berabere kalmıştık skibbe'li yılda, samiyen'de.. maç sonu ömer çatkıç maç boyu tribünleri tahrik edişini bir üst noktaya taşımış.. kapalıya doğru dönüp ellerini göğsünde kavuşturup dimdik duruyordu.. o hareketi görenler bunun her türlü küfürden daha ağır bir ifade olduğunu biliyordu.. ama sahada bu muameleyi görenler, dönüp arkalarını gittiler.. galatasaray armasının süslediği statta bir pisliğin bu hareketleri yapmasına müsaade ettiler.. bütün galatasaray futbolcuları.. biri hariç.. lincoln.. o geldi dirseğini ağzına dayadı ömer'in.. buyrun resimlere bakın: http://1.bp.blogspot.com/_V-Y3SXrrpfo/S-XBlKr9BiI/AAAAAAAABPM/OWt4AECAxTs/s400/lincolnnn.jpg
atl madrid-gs maçı.. pozisyonu izleyin.. http://www.facebook.com/video/video.php?v=1336091931279 arda'nın ağzına sıçıyolar, yanlarına kar kalıyor ama elano anında cevabını veriyor.. yapacaksın bu tip hareketleri sahada.. ki seni ezmesinler..
YanıtlaSilaynı arda, baros veya başkaları ona al da at diyip gol attırdıklarında, onların yüzüne dahi bakmadan yanlarından geçip tribüne sevgilisine öpücük yollamaya giden arda..
barış özbek'ten herkes nefret eder.. ben de pek sevmem.. ve insanların nefretinde tavan yaptıran nokta sivas maçında attığı tekmeydi.. herkesin o an ahlak abidesi olası tuttu ve barış'ı eleştirdiler.. bense keşke ayağını kırsaydı dedim.. şimdi bana nasıl insansın diyenler çıkacaktır.. ama benim takımımın futbolcularını 90 dakika döven, yetinmeyip yardımcısıyla rijkaard'ın gırtlağını sıkan, insanlıktan nasibini almamış adamlara ilk tepkiyi orada verdi barış.. çünkü canına tak eti her şey.. eeeeh dercesine atılan bir tekmeydi o.. ve bu sinmişliği, mağlubiyeti sindirememenin dışavurumuydu.. diğer yavşaklar gibi kafasını önüne eğmedi.. tekmeye tekmeyle karşılık verdi..
bu hareketler ne yazık ki çok nadir kaldı.. geçen sene cana'nın konya'da kavgaya bodoslama dalması ve hakedenlere haddini bildirmesi olsun.. neill'ın gelir gelmez koca makukula'ya dişini göstermesi olsun.. ya da kadıköy'de niang'a atarlanması..
şimdiye gelelim.. galatasaray'ın oyununu hala beğenmiyorum.. ancak koala'nın hislerine büyük oranda ben de sahibim.. ve sırf bu amatör ruhla bile geleceğe biraz daha pozitif bakabiliyorum.. galatasaray futbolcusu artık bir gerginliğin arasındaysa yalnız kalmıyor.. asist yapanın hakkını veriyor.. hakkı yendi mi 10 kişi hakemin çevresini sarabiliyor.. ve bir takımı başarılı kılan ilk unsur budur.. tek yürek tek yumruk olmaktır..
ve faşist ve ırkçı sabri'nin, bencil ve çıkarcı servet'in, korkak ve karaktersiz balta'nın, işini bilir ayhan'ın da takımdan gittiği gün galatasaray, armasına daha çok yakışır bir takım olacaktır.. birikmişti, koala'nın bu çok güzel ve yerinde teması fırsat o
Bir soru:
YanıtlaSilGalatasaray'da bu ortamın oluşmasında Servet ve Ayhan'ın Terim tarafından geri plana atılması ve bu ikilinin Terim ile beraber ama korkudan ama çekinme sebebiyle hareket alanlarının daralması, aynı zamanda Arda'nın her ne kadar futbol olarak takımı zayıflatsa da transferinin takım içi birbirini çekememe, hakkının yendiği düşüncesi, gıcık olma, dedikodu vs. temelli denge bozucu parametrelerin ortadan kalkmasıyla takımın bu yönde tekrar normal seviyelere dönmesine bağlı mıdır?
@ ozhano; sadece Arda'nın gitmesi bile, takım olgusunun geri gelmesine yetmiştir. ama ddiğin gibi horozlar kümese geri döndü, çünkü başlarına daha büyük bir horoz getirdiler.
YanıtlaSilterim'i fazla sevmem ama tüm bu anlattıklarında terim'in hiç mi payı yok abi.. çok var bence. yürü be hoca!
YanıtlaSilBlog'u uzun zamandır okuyorum ancak yorum yazmak bugüne kısmetmiş.
YanıtlaSilHatırlarmısınız bilmem Hakan Ünsal geçen sene Baros sakatken yata yata para kazandığını ima eden bi yazı yamıştır Hürriyet'e.Cevabım açık ve nettir Hakan Ünsal'a ve Baros düşmanları;Eğer aldığım formada atkıda bilette ödediğim Digiturk faturamda kulüp kar sağlıyorsa ki sağlıyor ve bunu sporculara dağıtıyorsa ki dağıtıyor bunların içinde Baros varsa ki var herşey helal olsun 20 maç boş geçse değil bütün lig yatsa yine param helal olsun.Milan Baros'u herzaman Hamburg maçında son 2 dk kala onlar korner kullandığında topu alıp rakip çizgiye kadar sürmesiyle topu ardından rakibe çarptır korner kazandırmasıyla ardından çeyrek daireye topu koyum bizim yarı alanamızda olan parçalı formalılara koşun bu tarafa gelin refleksiyle hatırlıcam.Trabzon deplasmanında 2 gol atıp oyundan çıkarken Gurbetçilere karşı tribünden yağan maddelere aldırış etmeden armayı öperek oyundan çıkmasıyla hatırlıcam.Arda akıllarda sözleriyle Galatasaray'lı kaldı,Baros eylemleriyle yaptıklarıyla isyanlarıyla !