23 Ekim 2009 Cuma

'Yüzyılın derbisi', 'Asrın derbisi'; hadi canım...


Kaldı 1 gün; neyse ki araya Bükreş maçları girdi de, gereksiz sinir harbi yaşattırılmadı insanları. Kendi açımdan şu kadarını söylemeliyim; ilk kez Fenerbahçe-Galatasaray maçı öncesi herhangi bir heyecan duymuyorum. Kimileri buna "Zaten her Kadıköy maçında yeniliyorsunuz, o yüzden heyecan yapmıyorsun" diye yorumlayabilir, kimileri de "Bu yıl şahane takım kuruldu, heyecansızlığın bu yüzden" diyebilir.

Şöyle sakin kafayla insan düşündüğünde, 34 maçtan birisi diyor ama tabii o kadar da uzun boylu değil. Her Galatasaraylı ve Fenerbahçeli için bu maçlar biraz daha farklılık arzediyor. İşin puan aritmetiğine bakılınca Kasımpaşa maçından bir farkı kalmıyor ama. Fenerbahçe kazandığında 6 puan verilmiyor ya da tam tersi.

Son 10 yıldan bu yana, Fenerbahçe-Galatasaray maçlarının, dünyanın en büyük derbisi olduğu pompalanıp duruyor. Bilmem hangi internet sitesinde yapılan saçma sapan oylar ya da fikirler baz alınarak. Oysa hiç de böyle bir durum yok, bireysel olarak böyle düşünüyor olsak da.

Dünyada kaç tane spor kanalı bu maçı canlı yayınlıyor, hangi gazetede büyük puntolarla yer alıyor veya hangi spor adamları bu maç üstüne yorum yapıyor. Kendi kalemizde top çeviriyoruz yıllardan bu yana. Gerginlik üstünden pazarladığımız bu derbinin, dünya üstünde de öyle söylenildiği gibi bir etkisi yok. Bu demek değildir ki, Galatasaray-Fenerbahçe maçları önemsizdir. Pek tabii ki, önemli fakat iş "Dünyanın sayılı derbileri" geyiğine döndüğünde, akıl ve mantık devreye girip düşündüğümüzde böyle olmadığını görüyoruz.

Her maç "Yüzyılın derbisi", "Asrın derbisi", her maçta "Dünyanın gözü bu derbide". Bugün, kaç tv kanalı bu maçı yayınlayacak, kaç gazeteci akredite olumuş haberleri gelir. Şu ana kadar 2 TV kanalının vermesi kesinleşti. Almeria-Valencia maçını dünya üstünde 27 kanal naklen verecek. İşte Fenerbahçe-Galatasaray derbisine dünyada verilen değer bu.

Tek tek River-Boca, Celtic-Rangers, Lazio-Roma, Real Madrid-Barcelona hesabına girecek değilim. Zaten aşağı-yukarı herkes bu maçların neden ölüm kalım meselesi haline geldiğini biliyor. Dortmund sokaklarında 10 kişiyi çevirseniz -Türk olmaması kaydıyla- 10 kişinin "En büyük derbi hangisi?" sorusuna vereceği yanıt Schalke-Dortmund maçıdır. Aynı soruyu Liverpool sokaklarında sorsanız Everton–Liverpool diye yanıt verecektir.


Demem o ki, Fenerbahçe-Galatasaray derbisi bu coğrafya üstünde en önemli derbidir fakat sınırlar dışına çıktığınızda her taraftarın gönlündeki derbi bambaşkadır. Garip ve anlaşılmaz bir biçimde -ki, aslında gayet anlaşılır- bu derbiye gereğinden fazla anlam yüklüyoruz. Ve işin ilginci elimizdeki tek parametre de "Gerginlik".

Çünkü başka biçimlerde pazarlayamıyoruz ve pazarlayamayız da. Futbol açısından baktığımızda; bugün, dün ya da daha önceki gün oynanan futbol öyle ahım şahım nitelikler taşımıyor. Ülke futbolunun durumundan hallice bir oyun sergileniyor. Hal böyle olunca bu derbinin pazarlanma stratejisi de tek bir done üstüne yükleniyor.

Bu yüzden içimde gereğinden fazla heyecan taşımıyorum, taşımayacağım da. Pazar günü saat 22.00 olduğunda neler konuşulacağını, pazartesi günü gazetelerde neler yazacağını biliyorum çünkü sonuç her ne olursa olsun.

Buraya kadar okuyup sabreden var mıdır bilmiyorum ancak sabredenler kızabilir birazdan yazacaklarıma. Dünkü Galatasaray-Dinamo Bükreş maçını ne yazık ki, bir kahvede izleme zorunda kaldım. Maçın devre arası olup, nefes almak için dışarı çıktığımda yanımdaki üç adamın konuşmasına şahit oldum. O kadar ezbere alınmış sözler ki, televizyon seyrediyormuş hissine kapıldım veya gazete, blog, dergi...

Ulan işte en nihayetinde bir oyun bu. Hepimiz bir nedenden ötürü bu oyunu seviyoruz ve bu oyunun bu ülkedeki izleyenleri için en cazip maçlarından biri oynanacak. Derdimiz hâlâ "Galatasaray 1. bölgede zayıf, 3. bölgede kuvvetli" gibi beylik sözler. Yani hakikaten kahvedeki adamın sözlerini tartışıyoruz buralarda. Oysa ki, bambaşka şeyler konuşmalıyız, bu oyunun sürdürülebilirliği ve izlenebilirliği açısından. Sistemi, analizi teknik direktörler yapsın, bana ne.

Pazar akşamı her türlü sonuçtan uzak olarak, -gönlümden geçenin sarı-kırmızı olduğunu itiraf ediyorum- eğlenebileceğimiz bir maç olmasını istiyorum. Taksilerde adam kovalanmayan, birbirinin üstüne sidik torbaları atılmadan, kimsenin nefret dolu gözlerle birbirine bakmadığı adam gibi bir maç olsun.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder