24 Haziran 2010 Perşembe

Avrupa futbolunun iflası ve Türkiye'ye etkileri


İlk turun bitmesine bir gün kaldı. Sonuçlar ilgi çekici Dünya Kupalarına en çok takım gönderme hakkına sahip olun Avrupa takımları yaprak dökümü misalı birer birer eleniyor. Son şampiyon bugün gitti, finalist zaten turnuvaya gelmemiş gibiydi. Herkesin favorisi İngiltere ecel terleri dökerek ikinci tura çıktı, Danimarka favori olduğu maçat Japonya'ya teslim oldu. Avrupa Şampiyonu apoletine sahip Yunanistan varlık gösteremeden elendi. Bir önceki Avrupa Şampiyonası'nın yarı finalistlerinden Türkiye ve Rusya buraya dahi gelemedi...

Doğrusu, bugünkü sonuçlardan sonra futbola karşı inancım biraz daha arttı. Şöyle bir bakıyorum; ikinci tura çıkan takımlar -Slovakya dışında. İlk iki maçlarında futbol oynamaktan uzaktılar- ilk maçtan beri futbol oynamaya çalışan takımlar.

Yoluna devam etmesi beklenen iki Avrupa takımı kaldı. Biri İspanya, diğeri ise Portekiz.

Bu başlıktaki iddialı teze katılmanızı beklemiyorum ancak bence pek çok etken bir araya geliyor bu konuda. Belki de, turnuvayı bir Avrupa takımı kazanabilir fakat temel argümanım, sahadaki futbol.

İlkin şunu söylemek gerekir; Avrupa'da serbest dolaşım hakkıyla başlayan sınırsız transfer hakkı -ya da 6+2+2 gibi denklemsel transfer hakları- futbolun ülkeler adına gelişimine engel olmuştur. Yoluna devam eden ya da etmeyen ülkelere bir bakalım. İtalya; ilk Paraguay maçında şöyle bir cümle yazmıştım "Benim adıma maçta ilginç olan tek şey, Serie A şampiyonunun tek bir futbolcusunun bile İtalya Milli Takımı'nda oynamıyor olması. Kadrosunda numunelik 4 İtalyan'a sahip olan bir takımın (Biri de devşirme) o ülkenin liginde şampiyon olmasının nasıl bir başarı olduğunu ayrıca tartışmak gerekir." (Bunu ilk ben söylemiştim anlamında yazmıyorum. Ancak birkaç gündür sıkça dillendiriliyor. Benimkisi daha çok 'Bu fikri aşırmadım' anlamında)

İşin İtalya ayağına baktığımda, zaten sevmediğim Mourinho'nun başarısının sırrı ortaya çıkıyor. (Bunu ayrı bir yazı olarak mutlaka yazacağım) Son dünya şampiyonu kadrosunda, Seri A ve Şampiyonlar Ligi şampiyonu takımdan bir tane oyuncu alamıyorsa, ortada ciddi bir sorun var demektir. Sadece şu veri bile, başlıktaki tezi doğrular niteliktedir.

Gelelim İngiltere'ye; bugün İngiltere basını her ne kadar ikinci tur bayramı yapıyor olsa da, diğer taraftan "İyi haber ikinci turdayız, kötü haber Almanya ile karşılaştık" yorumunda bulunuyor. Pek çoklarına göre 2010 Dünya Kupası'nın en büyük favorisi olan takımın basını, turnuvanın en genç takımlarından birinden böylesine ürküyor. İngiltere'yi favori gösterenlerin genel dayanağı Premier League. Evet Avrupa'nın en iyi liglerinden biri, en parlak performansların sergilendiği yer ama lig kaliteli yabancılarla örülü.

Gelelim Fransa'ya; onlardaki durum hepsinden daha farklı. Takım içinde gruplaşmalar, teknik direktör-futbolcu kavgaları, genel anlamda iç çekişmeler. Fakat onların futbolundaki dinamikler de, Afrika menşeeli oyuncular.

Almanya'nın durumu da biraz Fransa'ya benziyor. Kendi bünyesinde artık yetenekli futbolcu çıkartamayan Almanlar, 2-3 ve 4. nesil yabancı çocukları ile ayakta kalabiliyor. Bunun tabii ki, hiçbir sakıncalı durumu yok. Eleştiriyor gibi görünmek istemem fakat Avrupa futbolundaki gerileme aynı zamanda Alman futbolunu da etkilemiştir.

İspanya, 2000 yılındaki Türkiye'ye benziyor. O dönemin Galatasaray'ı gibi Barcelona'dan örülü bir milli takıma sahipler. Bu nesilin ardından kimlerin geleceği belirsiz. Belki bir Avrupa Şampiyonası daha çıkartırlar ama sonrası meçhul.

Hollanda, futbolcu ihraç eden ülkelerin başında geliyor. Bu onların futbolunun gelişkin yapısının bir örneği. Turnuvada üst tura çıkan takımlara bakarsak, genele futbolcu ihraç eden ülkeler olduğunu görüyoruz. Bu açıdan, diğer Avrupa takımlarından farklı.

Şimdi biri çıkıp diyebilir ki, "İyi de ya bir Avrupa takımı şampiyon olursa, buna ne diyeceksin?" Tabii ki, böyle bir ihtimal söz konusu ancak kimin olacağı burada önemli.

İşin Türkiye ayağına bakacak olursak, futbolumuzun berbat bir dönemden geçtiğini söylemek gerekir. Son 2 dünya kupasında da yokuz, 2008 Avrupa Şampiyonası'nda Cech'in hatasıyla ilk turdan elenmenin eşiğinden dönüp, bir daha tarihe rastlanmayacak biçimde yarı finale çıktık.

Kulüp takımlarımızın hiçbir Avrupa Kupası'nda başarısı yok. Artık ikinci tur bile başarı görülür hale geldi. Son yılların lig şampiyonlarından hiçbirisi göz dolduracak futbol oynamıyor. Kısır skorlar, çekişmeden uzak maçlarla, sadece adrenalin pompalayarak, heyecanı üst düzeyde tutmaya çalışılıyor.

Türkiye'de futbolun yönetenleri artık şunu görmeli:

1- 6+2+2 gibi saçma sapan hatta embesilce kararlar, Türkiye'de futbolun daha geriye gitmesine neden olacaktır.

2- Futbol Güney Amerika'da sadece Brezilya'da oynanmadığı görülmeli. Bu yüzden transfer yaparken, 5. sınıf Brezilyalıları 'yıldız', 'yıldız adayı' diye kimseye yutturmaya kalkılmasın. Keza, Asya'da da futbol oynandığı gerçeği göz önüne alınsın.

3- Taraftarın istediği, 'yıldız' transfer diye, sisteme, takıma, ülkeye hiç mi hiç uymayacak transferler yapmaktan acilen vazgeçmeli.

4- Yabancı oyuncuda sayısal üstünlüğü değil, niteliksel üstünlüğü ön plana almalılar.

5- Altyapılarına önem vermeyen takımların hiçbirisinin ayakta kalabilmeleri mümkün görünmüyor. Bir futbolcu için neredeyse tüm altyapılarını gönderen kulüpler, geleceklerini de sattıklarını görmek zorundadırlar.

Avrupa futbolu, tamamen para üstüne kurulu ve parasal başarılarla ayakta kalıyor. Türkiye'de kulüplerin buna ayak uydurabilmesi mümkün değil. Bu büyük sahnede ancak ve ancak figüran rolünü üstlenebiliriz.

Buna razıysak, sorun yok ama değilsek ona göre hareket etmek zorunda herkes. Kıytırık adamlar için yapılan transfer kavgaları, girişilen sahte kavgalar, kaliteden uzak, futbolu sadece gürültü patırtıyla ayakta tutma girişimleri Türkiye'deki futbol ortamını daha da kalitesiz hale getirmekten başka bir işe yaramayacaktır.

Baktığım pencerede gördüğüm bir şey daha var. Belki birileri çok kızacak ama böyle değerlendiriyorum. Jose Mourinho'nun dünyanın en başarılı teknik direktörü olduğu külliyen yalandır ve külliyen bir yutturmacadır. Elindeki zengin ve transferle şişirilen kadroları 'başarılı' kılmak, kendisine "Dünyanın en iyi teknik direktörü" apoletini kazandırsa da, Porto''daki günleri dışında o unvanı hak ettiğini düşünmüyorum.

Ligde, tarihinin en başarılı (daha başarılısı çıktığı için başarısız sayıldılar) dönemlerinden birini geçirmiş olan Real Madrid'e gittikten sonra kaç transfer yapacağını birlikte göreceğiz. O kadroya, kimler alınacak merak konusu.

Bunlar nacizane fikirlerim. Katılmayabilirsiniz ancak sadece bir-iki skor üstüne yazılmış kelimele ve cümleler olmadığını da farkedin...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder