31 Mart 2011 Perşembe

'Ayaklarıma pranga vurabilirsiniz fakat inancıma vuramazsınız'


Türkiye'nin nasıl bir ülke haline getirildiğini görmek açısından şu "Dokunan yanar" PDF'sinin dağıtılması aslında gayet iyi olmuştur.

Şu ana kadar 79 sayfasını okudum. Bu ülkede, şu kitaptan ötürü insanlar gözaltına alınıyorsa, tutuklanıyorsa, haklarında terör örgütüne yardım ve yataklıktan dava açılabiliyorsa, 12 Eylül günü referandumda "Darbecilerle hesaplaşacağız" diyerek, insanların gözüne içine baka baka yalan söyleyenlerin kendi darbelerini yaptıklarını söylemek mümkün.

Herkesin bildiği, herkesin pek çok yerde okuduğu bilgileri bir elden toplayan Ahmet Şık'ın tutuklanmasının nedeni, konjonktürün seçime rastlamasından ötürü gibi. Çünkü pek çok kitaptan derleme yapmış, pek çok gazetede çıkan röportajdan alıntılar var. Eğer bu kitabın yayımlanmamış baskısı suç unsuruysa, daha önce yayımlanmış kitaplar ve gazetelerde çıkmış röportajlar da suç unsuru olmalı.

Biraz ortalarda dolandım, insanların tepkilerine baktım. Görüyorum ki, özellikle savcılığın inceleme başlattığı haberinin çıkmasının ardından, insanlarda bir korku peydah olmuş.

Oysa ne kadar komik, binlerce insan bu PDF'yi indirdi. Hangi savcılık binlerce insanı sorgulayabilir, hangi hapishaneye bu kadar insanı sığdırabilirler? Buna rağmen insanlar korkuyor. "Korku İmparatorluğu" denen olgu tam da bu işte.

Bu ülkede insanlar artık korkuyor. Polisin bir gece yarısı, bir sabah şafağında evini basacağı korkusu bütün coğrafyaya yayıldı. 3 yıldır süren bu dava sürecinden hiçbir sonuç çıkmasa da, birkaç nesil korkuyla yaşayacak.

İşte bunun adı darbedir. Darbeyi yapan ister omzu yıldızlı bir general olsun, isterse de kravatlı bir siyasetçi. Hiç mi hiç fark etmiyor. Çünkü insanların içine sinsi bir korku duygusu saldılar.

İnsanlar bir PDF belgesini okumaktan korkar hale gelmişse, bu ülkede özgürlük masallarının bir gerekçesi kalmamıştır.

Gerçi, bunu kafası çalışan, şu anki sistemden nemalanmayan, bu sistem sayesinde köşe dönmeyen, kariyer sahibi olmayan herkes gayet iyi biliyor.

Kitap basmanın, yayımlamanın, okumanın suç sayıldığı, inceleme başlatıldığı, yazanların hapishaneye tıkıldığı bir ülke yaratılıyor.

Adım adım ilerleyen bir sistem var. Geçmişteki sistemin kokuşmuşluğundan yararlanarak, yerine daha da kokuşmuş ve pis bir sistem inşa ediliyor. Bu kokuşmuşluğu da özgürlük'le allayıp pulluyorlar.

Evet özgürlük ama sadece itaat edenlere özgürlük. İtaat etmeyenler için koskoca bir korku duygusu ve hapisaneler var.

12 Eylül'den daha iğrenç bir dönemden geçiyor Türkiye. O günlerde tezgaha konulmuş ama sözümona o günleri lanetleyerek.

Frigyalı bir köle olarak doğan Epiktetos'un dediği gibi, "Ayaklarıma pranga vurabilirsiniz, fakat inancıma vuramazsınız. Zeus bile beni mağlup edemez."

Korkmayın, korktukça daha içinden çıkılmaz halde saldıracaklar...

4 yorum:

  1. ellerine sağlık abi gerçekten acayip bir dönemden geçiyoruz..

    YanıtlaSil
  2. 40. sayfadayım. Şu ana kadar okuduklarım için, zaten bazı çevrelerce biliniyordu, güzel bir derleme olmuş. İleriki sayfalarda bakalım ne gibi açıklamalarla karşılaşacağız.

    Ama gördüğüm kadarıyla boka batmış durumdayız. 12 Eylül darbesinin bunların palazlanmasına zemin hazırladığı açık açık belgelerle kanıtlanıyor.

    Başkanlık sistemini ortaya attı efendi, ister misiniz ilk başkanımız Penisilvanya'dan olsun?

    YanıtlaSil
  3. Resources like the one you mentioned here will be very useful to me! I will post a link to this page on my blog. I am sure my visitors will find that very useful.

    YanıtlaSil
  4. korku insanların yönetmenin en güzel sistemidir,önce korkutucaksın,korkutmadan olmaz.Altı üstü Pdf diyemiyor kimse,çünkü suyun rengi o kdr bulanık.ne kdr çok insan içerde hemde bunlar ben sen o değil,komutanlar gazeteciler,onların yanında ben kimim ki diyor insanlar,onları aldılarsa beni çiy çiy yerler tek bi hayatım var diyor,vazgeçiyor,vazgeçiriliyor.
    önce günah keçisi seçip biraz hırpalayalımda,diğerleri destursuz içeri giremesinler mantığı,çark başka nasıl döner ki...

    YanıtlaSil