Yaşları 14 ila 17 arasında değişen çocukların anlattıklarını bir okuyun lütfen.
17 yaşındaki Ş.A: Orada çok kötü şeyler yaşadım. Adliler, boğazımıza ip takıp sıkıyorlardı. Bizi dövüyorlardı. Terörist olduğumu söyleyip öpmemiz için yüzümüze bayrak uzatıyorlardı. Öpmek istemediğinde ise yine dövüyorlardı.
Koğuşta sabah 5-6 gibi erken saatlerde uyandırılıp, zorla temizlik yaptırıyorlardı. Koğuşlarımızı değiştirmeleri yönünde taleplerimiz oluyor ama, taleplerimiz cevapsız bırakılıyordu
17 yaşındaki A.K: İş çıkışı evime doğru giderken, o sırada bir grup gösterici ile polisler arasında kaldım. Gaz bombası nedeni ile gözlerim yandı ve kendimi en yakındaki eve attı. O sırada polis eve girerek, evin damına çıkarttı. Kafama puşi bağlayarak fotoğraflarımı çekti. "Sen eylemcisin" dediler bana. Polis aracına bindirildim ve kafama dipçikle vuruldu.
Pozantı Cezaevi'nde adli suçlular geceleri arkadaşlarımızı zorla yataklarına çağırıyorlardı. Gözümüzün önünde arkadaşlarımızın kafasını kırıyorlardı. Ama cezaevi idaresi her zaman konuyu örtbas etmeye çalıştı.
Devlet, sorumluluğu altındaki çocukların tecavüz edilmesine, dayak yemesine, kafalarının kırılmasına açık açık göz yumuyor. Yılmaz Güney'in 'Duvar' filmini yaşatan bu iğrenç uygulamalara kimse ses çıkartmıyor. Bu çocuklara önce 'terörist' yaftası yapıştırılıyor, daha sonra da yapılanlar bu boktan sıfatla haklı çıkartılmaya çalışılıyor.
Suçlu olup olmadığı belli olmayan, birkaç ay cezaevinde kalan ancak bir ömür boyu beyinlerine kazınan, bütün hayatlarını etkileyecek iğrenç uygulamalara maruz kalan bu çocukların bundan sonra ne yapması bekleniyor acaba? Hiçbir şey olmamış gibi, içlerinde nefret büyütmeden yaşamaları mı?
Çocukların boynuna puşi bağlayarak suçlu yap, emniyete götürürken araçta işkence yap, emniyette ayrı işkence uygula, cezaevine yolla, kaldıkları süre içinde kaba dayak, tecavüz gibi en aşağılık işkence yöntemlerini uygula sonra bu çocukların topluma sağlıklı bir biçimde dönmesini bekle.
Kimse kusura bakmasın ama 17 yaşımda hiçbir suçum olmamasına karşın beni cezaevine atıp, birilerine pazarlar gibi kucaklarına atsalar, bunu yapanların 99 sülalesinin geçmişini sikerim. Neden-sonuç ilişkisini iyi tahlil etmek lazım. Birileri neden dağa çıkıyor, neden eline silah alıyor, görmek gerekir.
12 Eylül'ü TBMM'de timsah gözyaşları ile yad edenlerin yönettikleri ülkede, 12 Eylül'e rahmet okutacak işkence haberleri geliyor. Bir kadına dayak atılıyor "O zaten fahişeydi" diye aptallık bile sayılamayacak bir savunma yapılıyor. Öğrenci eyleminde karnındaki bebeği düşürülen kız öğrencinin davasında, polisler hakkında 'takipsizlik' kararı veriliyor ve "tekmeler soyuttu" şeklinde bir insanın ancak götüyle gülebileceği bir karar çıkıyor.
Sıkıldım lan! Yemin ediyorum çok sıkıldım şu haberleri okumaktan, görmekten. Bir ülkede faşizm başka nasıl tezahür edebilir. Öl a.k. geberip git bir an önce.
Not: Bu vesileyle Yılmaz Güney'in 'Duvar' filmini izlemeyen varsa, mutlaka izlesin diye de ekleyeyim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder