Uzun zaman yazmayınca, okuyanlara ihanet ediyormuşum gibi hissediyorum. Ne zaman burayı boş bıraksam, birisi gönül koyar mı acaba diye düşünmeden edemiyorum.
Aslında yazacak şey bulamadığımdan değil ama gün içinde tonla iş-güç arasında "Hadi lan akşama yazarım" diye avuturuyorum kendimi. Akşam olunca pelte vaziyetinde kendimi koltuğa fırlatıyorum. Kafamdan mal mal şeyler geçiyor. "Şu haberin başlığını keşke şöyle atsaydım", "Herife sert çıkıştım, hata yaptım" diye içseslerimle boğuşuyorum.
Bugün Dünya Anadil Günü. Gayet sıradan olması gereken bir gün ama bizim ülkemizde ciddi bir sorun, müthiş önemli bir günmüş gibi duruyor. Kadayıfa doğru uzanmaya başladığım için, pek çok şeyi gördüm, pek çok şeyi canlı canlı yaşadım.
Ortaokula, liseye giderken hep minübüsle giderdim. Yayla'dan Bakırköy minibüsüne biner, Zuhuratbaba'da inip, Ataköy Lisesi'nin yolunu tutardım. Minibüsçüler bilmediğim bir dilde konuştuğunda, kıl kıl bakar, içimden söylenirdim. "Lan hangi ülkede yaşıyorsunuz, niye Türkçe konuşmuyorsunuz?" diye. Bir boktan haberimiz yok tabii, böyle aptalca düşünmem doğal. Gel zaman, git zaman kafam bazı olaylar hakkında tıkırdamaya başladığında, o günleri düşünüp "Lan ne salak adammışsın" demeye başladım.
Düşünsene, köyün birinde doğmuşsun. Daha bebeklikten itibaren evin içinde bambaşka bir dil duyuyorsun. Yaşın 7'ye geldiğinde ilkokula (Biliyorum lan, biliyorum. İlköğretim oldu ama benim zamanımda ilkokuldu) yazdırılıyorsun. O güne dek, annenin, babanın, dayının, halanın, kapı komşunun konuştuğu dil dışında bambaşka bir dille tanışıyorsun. Üstelik o dili konuşamadığın için, öğretmenden azar işitiyorsun, eline cetvelle vuruluyor, yaşıtlarının önünde aşağılanıyorsun.
Kendimden yola çıkarsam, o yaşta bir çocuğun yaşadıkları, insanın bütün bir hayatını etkilediğini söyleyebilirim. Elbet bilimsel bir gerçek değil bu ama benim için durum böyle.
Şimdilerin moda kelimesiyle empati diyorlar ya, bazen onu yapmak gerekiyor. Kendimi İstanbul'da büyümüş bir çocuk olarak değil de, Bitlis'te bir köyde büyüdüğümü düşünüyorum ara sıra. (Niye Bitlis bilmiyorum, sigaradan ötürü olabilir.) Evde annem, Kürtçe konuşuyor, babamla sevdalarını Kürtçe yaşamışlar, Kürtçe ağıtlar yakılıyor. Hangi dili konuşursun o zamana dek? Haliyle Kürtçe konuşursun. Konuşman, arkadaşlarınla şakalaşman, küfür etmen, hepsi Kürtçe. Ama senin dilin sana yasak.
'Yasak' deyince yaşı 30'lara ulaşmamış olanlar "Hasiktir lan oradan. İsteyen istediği dili konuşuyor bu ülkede" diyebilirsiniz. 12 Eylül'de Diyarbakır Cezaevi'nde anası başka dil bilmediği için Kürtçe konuşanların kafaları lağıma sokulan, ayaklarının altına defalarca sopalarla vurulan insanlara söyleyin bunu.
Haaaa, anadil dediğin sadece Kürtçe midir? Elbette Kürtçe değil, bu ülkede onlarca anadil var.
Yeri geldiği için hemen örnekleyeyim. Bir arkadaşım vardı çok sevdiğim, eleman Boşnak'tı. Ben onda kalırım, o bende kalır. Epey bir vaktimiz birlikte geçerdi. Evlerinde çokça zaman Boşnakça konuşulurdu. O aile için gayet sıradan bir durum. Ama Boşnakça konuşan bu adam, sağda solda Kürtçe duyduğunda "Amına koyayım konuşmaya bak" derdi. Anladınız işte, Kürtçe konusundaki hadiseyi. O açıdan Kürtçe'den yola çıkıyorum. Yoksa eğer Rumca, Lazca, Boşnakça, Çerkezce, Arapça konuşulana da bu boktan davranışlar sergileniyorsa, bu yazı aynı zamanda onadır da.
İnsanın kendi diliyle konuşması, kendi diliyle sevdasını ifade etmesi kadar doğal bir durum olamaz. Bu ülkede, senelerce engellenen, işkenceye varan uygulamalara kadar giden engellerle, yasaklarla karşılaşıldı.
Kolejlerde; İngilizce, Fransızca, İtalyanca konuşan heriflere "Ay ne seksiiiiiii" diyen insanların pek çoğu aynı zamanda Kürtçe konuşan insanları aşağıladı, horgördü. Yalan mı lan, yaşanmadı mı bunlar. Bugünden bakıp, dünü unutmak milli karakter olduğu için 'yalan' diyen istemediğin kadar var.
Nerede doğacağımızı, ne olacağımızı, kimliğimizi, milliyetimizi biz seçmiyoruz, biz belirlemiyoruz. Bugün anadilinde konuşan insana yaratıkmış muamelesi yapan hatun, tiksinç bir varlıkmış gibi bakan herif, Diyarbakır'ın bir köyünde de doğabilirdi.
Kendi yapmadığımız seçimlerden ötürü, insanları yargılanmak kadar boktan bir şey olamaz. Az biraz içselleştirin olayları.
Bazen yazılar 'öğreten adam' modeli oluyor. Aslında istediğim bir şey değil. Bu yazı da öyle oldu, kusura bakmayın...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder