Kalemini çok sevdiğim ve beğendiğim, çok sevdiğim arkadaşım Evrensel gazetesi spor yazarı Mehmet Özyazanlar yine harika bir yazı kaleme almış. İzninizle bugünü onunla geçirmenizi istiyorum..
Endüstriyel futbola karşı olmak
Şu, "endüstriyel futbola karşı olmak" olgusunun içini doldurmak gerekmiyor mu artık? Yoksa bu gidişle, "endüstriyel futbola karşı olmak" olgusunun, bazı taraftar gruplarının elinde, dilinde sulandırılıp tümüyle anlamını yitirmesi uzak bir ihtimal gibi görünmüyor.
Son dönemde, özellikle endüstriyel futbola karşı olduklarını ve futbola yeni bir bakış açısı, farklı bir kültürle yaklaşma hedefi taşıdıklarını iddia eden bazı taraftar gruplarının tutum ve davranışları, bunun hiç de sanıldığı kadar kolay bir iş olmadığını gösteriyor.
"Endüstriyel futbola karşı olmak", her şeyden önce fanatizm karakteri ağır basan taraftarlık anlayışının sıkı bir sorgulama sürecinden geçirilmesini gerektirir. Bir yandan endüstriyel futbola karşı olduğunu iddia edip diğer yandan tam da endüstriyel futbolun işine gelen biçimde taraftar tutum ve davranışları sergilemek, ciddi bir çelişki ve tutarsızlık örneği oluşturmuyor mu?
Bilinç, estetik ve olgunluk düzeyi düşük fanatik taraftarlık anlayışı, endüstriyel futbolu besleyen unsurların en başta gelenlerinden birisi değil midir? Günümüzde futbolun dizginlerini elinde tutanların, taraftarlara, fanatizmin pençesinde debelenen "12. adam" rolü biçmesi ve onlara takımlarının olmazsa olmaz bir parçasıymış duygusu aşılamaya çalışması boşuna değildir.
Taraftar, 12. adam rolünü benimseyip bunun gereklerini(!) yerine getirdiği sürece, hem ekonomik hem de kültürel anlamda endüstriyel futbolun değirmenine su taşıyacak ve onun varlığını sürdürme çabasına hatırı sayılır bir katkıda bulunacaktır.
Fanatizm, kişilerin futbola sorgulayıcı bir anlayışla bakmalarını ve yeni bir futbol kültürü arayışlarına girmelerini sağlayacak bilinç ve yetkinlik düzeyine ulaşmalarını önleyen bir etken.
Endüstriyel futbol da işte sorgulamaların hedefinden uzakta kalmak ve varlığını sürekli kılabilmek adına fanatizmi körüklüyor. Ne yazık ki, günümüzün futbol kültüründen usanmış ve farklı bir arayış içine girmiş taraftar gruplarının birçoğunun fanatizm ve "12. adam" tuzağına düşmekten kendilerini kurtaramadığını görüyoruz.
"Endüstriyel futbol"un dayattığı kültürü reddedip buna karşılık yeni bir futbol kültürü oluşturmak hiç de kolay değil. Bunun için fanatizmin bilinç ve duyarlılık köreltici etkilerinden tümüyle arınmak şart. Fanatizmin pençesinden kurtulmadan alternatif bir futbol kültürü oluşturmak kuşkusuz olanaksız.
HEDEF-BİLİNÇ DENGESİZLİĞİ
Böyle, tuhaf ve anlam vermenin zor olduğu taraftar tutumunun son örneklerden birisini de, Adana Demispor’un konuya duyarlı olduğu bilinen taraftar grubu sergiledi.
Emekten yana düşünceleri benimsemiş oyunculara ve taraftarlara sahip olmasından ötürü dünya futbolunda özel bir yere ve saygınlığa sahip olan İtalya’nın Livorno takımı, Adana Demirsporlu taraftarların davetlisi olarak ülkemize geldiğinde tanık olduğumuz taraftar davranışları, endüstriyel futbol karşıtlığında daha alınması gereken çok yol olduğu gerçeğini bir kez daha gözler önüne serdi.
İki farklı ülkenin emek karakteri ağır basan iki takımını karşı karşıya getirmek ne kadar önemli bir projeyse, bu projenin kağıt üzerindeki güzelliğine gölge düşürecek gelişmelerin yaşanması da o denli şaşırtıcıydı. "Endüstriyel futbola" karşı olduğunu iddia eden Adana Demirsporlu taraftar grubunun havaalanında Livorno’yu karşılarken yaptığı tezahüratlardan birisi de, "Ayağa kalkmayan Mersinli olsun" şeklindeydi.
Livorno’yu getirerek, dünya çapında ses getirecek bir iş yapıyorsun, ama sonra bu tarihi anın doya doya keyfini çıkarmak varken işin içine Mersin’i sokup, böyle ilkel göndermelerde bulunuyorsun...
Bir yandan endüstriyel futbolu reddettiğini, yeni bir futbol anlayışı peşinde koştuğunu iddia etmek diğer yanda tam da mevcut spor kültürünün istediği gibi kini, düşmanlığı fanatizmi spora sokan kışkırtıcı ve ilkel tezahüratları sürdürmek... Böyle bir tutarsızlıkla, endüstriyel futbol karşıtlığında yol almak elbette ki mümkün değil.
Adana Demirsporlu taraftar grubu bununla kalsa iyi. Maç sırasında da tribünlerde hasta tutuklu Güler Zere’ye destek için pankart açan küçük bir gruba, polisin saldırısını tezahüratlarla destekledi. Bu davranış da, hedeflerle ona ulaşmanın en önemli aracı olan bilinç arasında ne kadar büyük bir mesafe olduğunu gösteren ikinci bir garabet örneğiydi.
TAKIMIN DEĞİL FUTBOLUN TARAFTARI
Benzer çelişkileri ve tutarsızlıkları, yine her fırsatta "endüstriyel futbola" karşı olduğunu dile getiren Beşiktaşlı bir taraftar grubunda da görüyoruz. Onlar da fanatizme yakın, farklı bir spor kültürü yaratacak bilinç ve olgunluk düzeyine uzak duruyorlar. O nedenle de söylemleri hiçbir inandırıcılık taşımıyor.
Küfürü, hakareti, kavgayı, şiddeti davranış biçimi olarak özümsemiş kişiler mevcut olandan ne kadar farklı bir spor kültürü yaratabilirler ki?
Endüstriyel futbola karşı farklı bir futbol kültürü oluşturmanın yolu, her şeyden önce futbol taraftarlığını, takım taraftarlığının önüne koyabilmekten geçer.
Futbolun taraftarı olmak demek ise, her türlü takımsal saplantı ve takıntıyı aşabilmek, futbolun güzelliklerini hangi takım sergilerse sergilesin alkışlayabilmek anlamına gelir.
İnsanlar takımların taraftarı olmayı aşamadıkları sürece, "endüstriyel futbol karşıtlığı" içi boş bir duba gibi gündemde sürüklenmekten kurtulamayacaktır. Umutla, sabırla bütün taraftar gruplarının en kısa sürede yeni bir spor kültürü oluşturacak bilinç ve yetkinliğe ulaşmasını diliyoruz.
Mehmet Özyazanlar-Evrensel Gazetesi
yaziyi paylasabilir miyim blogum da?
YanıtlaSil@ tenten; tabii ki...
YanıtlaSileywallah
YanıtlaSil